KÖYDEN GECEKONDUYA “GIRESUNLULUK”
1950’lerden sonra dengeli kalkinma modelinden vazgeçilmesi ve sehrin özendirilmesiyle büyük kentlere göç basladi. Yatirimcilarin keyfiyete göre yer seçimleri de eklenince göçe dayali yapilasma hizlandi. Yillara göre ortalama 70-100 bin göç alan bir baska Istanbul olustu.
Aslinda, Insan yerlesimleri; toplumsal ilerleme ve ekonomik büyümenin en önemli girdisini saglar. Öyleyse yasanilan yeri saglikli, güvenli, adil ve sürdürülebilir kilmak devletin ve yerel yönetimlerin görevidir. Özünde barinmaktan altyapiya, egitimden trafige, sagliktan kültüre, issizlikten yoksulluga tüm sorunlarla birlikte çevre sorunlarinin halledilmesine yönelik çözümler arastirilmalidir. Yeni yöntemler bulunup uygulanmalidir. Devlet organlarinin ve yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarini kentlilerle paylasmasi sarttir. Bir araya gelinerek uygulanabilir çözümlerin hayata geçirilmesi için ortakliklar, isbirlikleri kurulmalidir. Uygar kent yönetimi ve yöntemleri ortaya konmalidir.
Yerlesmenin temelinde yasanabilirlik, sürdürülebilirlik ve adalet vardir. Yerlesme problemlerinin olusmasinda yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, problem merkezleri ve siyasi otorite ortaktir. Çözümün sadece devletten beklenmesi ise çözümsüzlüge davetiye çikarmaktir.
Devlet yöreler, bölgeler arasi esitligi saglayamadikça, sosyal mekanizmalar olusturmadikça, ISTANBUL’da, ilçelerinde, Esenler ilçesinde kaç GIRESUN’lu yasiyor sorusu ortadan kalkmaz. Kollektif bir yapi ile sorunlarin üzerine gidilmedikçe yerlesim sorunlarini çözümlemek hayalcilik olur. Yik-yap, al-sat mantigi devletin ve yerel yönetimlerin 7000 yillik kent olan Istanbul’a en büyük ayibidir. Kentsel rantlarin ekonomiyi, politikayi belirlemesi ve nihayet kentleri belirlemesiyle dengeli gelisme ve büyüme olanaklari tirpanlanmis olur.
Göçe dayali kentlesme evrensel bir sorun degildir. Sadece kalkinmakta olan ülkelere has bir olgudur. Nüfusu 10 milyonun üstünde, 20 milyona dayanan sehirlere bakildiginda, çogunlugun 3.dünya ülkelerinde oldugu görülür. Gelismis ülkelerde ise büyük kentler nüfus kaybina ugrar. Ülkemizde yasanan süreçte gecekondulasma kaçinilmaz bir sonuçtur. Gecekondu, barinmaya es anlamli bir degerlendirmedir. Belki de bir dönem çözüm yolu olarak görülüp bir anlamda desteklenmistir. Yani devlet çözüm üretemedigi için vatandas kendi çözümünü üretmistir. Ama bu masum barinma istegi zamanla kaçak yapilasmaya dönüsmüstür.
Artan göçle birlikte, Yillar yili imar aflari ile gecekondulasma kaçak göçek apartmanlasmaya terfi etmistir. Ruhsatsiz, plansiz, projesiz ve denetimsiz binalardan olusan mahalleler türemistir. Birakin mahalleleri mikro milliyetçilik bünyesinde sekillenen gettolar ilçe olmustur. Gecekondular ticari meta haline gelince toprak arazi mafyalarinin eline geçmis topragin ticari paylasimi gelistirilmistir. Yeni bir yasadisi kazanç kapisi aralanmistir. Gecekondularin%90’ i hazine ve kamu arazisi üzerine kurulmustur. Araziyi kendi eylemiyle isgal edenler bu oranin %20’sidir.Yani %80’i bu arsalari baskasindan satin almistir ve barinagini yapmistir. Bugün içinden çikilmaz bir kent kaosudur Istanbul’da yasadigimiz.
Istanbul 50 yillik süreçte yasadisi bir kent olmustur. Ilgililer ise bu yasadisi kentlesmeye yillar yili seyirci kalmislardir. Böylece sadece Istanbul’da Giresun’un iki kati gurbetçi nüfusu olusmus ve Istanbul’un en fazla göç aldigi iller arasinda Giresun üçüncü sirada yer almistir. Giresun’un nüfus artis orani ise sifir noktasina ilerlemistir.
Bizler ise, bu yasadisi sehir Istanbul’da 455 bin, bu sehrin bir ilçesi olan Esenler’de 23 bin Gurbetçi Giresunlu olarak yasamaya mahkûmuz.