Aslen Giresun’un Görele ilçesi doğumlu olan ve görev yaptığı dönem içinde her konuşması uygulaması olay Emekli Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukcu hayalindeki Danıştay Başkanını anlattı.
Emekli Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukcu, ideal olarak, iyisiyle kötüsüyle yargıya güvendiklerini söyledi.
Emekli Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukcu, ideal olarak, iyisiyle kötüsüyle yargıya güvendiklerini söyledi. “Şeriatın kestiği parmak acımaz derler acımaz olur mu sen bu parmağı doğru yerden kesmek zorundasın.” diyen Hüseyin Karakullukcu, “Adalet mefhumu karışık. Ben olanı yeterli bulmuyorum. Ancak olması gereken her şey var. Oranlama yapmak doğru değil. Ancak olanla olması gereken arasındaki açıya bakarsak yüzde 30 fire verilir en az. Bu da adalet için çok büyük bir rakam. Bir insan hakkını yemek hele de yargıç olarak çok büyük vebal. Ben meslek hayatımda buna yer vermediğimi düşünüyorum.” dedi.
Emekli olan Hüseyin Karakullukcu, farklı bir Danıştay başkanı portresi çizdi. Yaş haddinden emekliye ayrılan Hüseyin Karakullukcu, sempatik tavırları, kendine has üslubu, giyim tarzıyla dikkat çekti. İki yıl gibi kısa bir süre onun için yeterli olmasa da görevi süresince başında bulunduğu kurumu başka bir konuma taşıdı.
ÇOĞU ZAMAN ELEŞTİRİLERİN ODAĞI OLDU
Hüseyin Karakullukcu; göreve geldiğinde Bülent Arınç’la sınıf arkadaşı olmasından, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında açılan bir soruşturmada ‘red’ kararı verip yargılanmaktan kurtarmasına kadar eleştirilerin odağında oldu. Ancak sempatik tavırlarıyla kısa sürede halkın beğenisini toplayan Hüseyin Karakullukçu, Danıştay’ın en renkli siması olarak hafızalarda yerini aldı.
Danıştay, bugünlerde başkanlık telaşında.Hüseyin Karakullukcu’nun yaş haddinden dolayı emekliye ayrılmasının ardından, kurum yeni başkanını aramaya devam ediyor. Hüseyin Karakullukcu ise bu duruma yine kendine has üslubuyla cevap veriyor: “Şimdi bir seçim olacak ve yeni başkan seçilecek. Ben de onlara takılıyorum. ‘Ayrıldım ama anlaşamazsanız sözleşmeli olarak gelirim.'”
Hüseyin Hüsnü Karakullukcu, tipik bir Karadenizli. Giresun-Görele doğumlu. Çocukluğu yeşilliklerin arasında, fındık bahçelerinde geçmiş. Beş kardeşten sondan ikinci. Babası berber. İlk ve ortaokulu Görele’de okumuş. Köyden okula giden 1,5 kilometrelik yol, çocukluk yıllarının en önemli hatıraları: “İnek otlatıp, derelerde yüzerdik. Tam gündü okulumuz, her gün elimiz dolu gelirdik. Babam bir şey alırdı, onları eve getirirdik. O yılları tekrar yaşamak isterim.”
Diğer kardeşleri gibi dükkana gidip gelse de kimse heves etmemiş baba mesleğine. Ailenin teşviki sayesinde bütün çocuklar okumuş. Ancak berberliğe babadan kalma göz aşinalığının olduğunu söylüyor: “Dükkana uğrardım arada ama hiç saç kesmedim, yapmak istesem yaparım.”
O YILLARDA LİSE OLMAYAN İLÇEDE YAŞADI
İlçede lise olmadığı için abisinin yanına Yozgat’a gider okumaya. Lise ikinci sınıfa geçtiğinde abisinin tayiniyle Ankara’da devam eder eğitim hayatına. Ankara Gazi Lisesi’ndeki sınıf arkadaşları bugünün tanıdık simalarıdır. Danıştay Başsavcısı Mevlüt Çetinkaya, İçişleri Bakanı Muammer Güler’le aynı dönem okurlar liseyi. Henüz ortaokul sıralarında kasabadaki hakim ve savcıyı ilk kez görüp, onlardan etkilenmesi mesleğe karşı ilgisini arttırır.
Girdiği sınavda Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazanır. Kamu görevlisi abisi, okumak için gelen ablasıyla Ankara Saman Pazarı’nda bir ev kiralarlar. Üniversiteye başladığında okul arkadaşları yine bugünün tanıdık isimleridir. Bülent Arınç, Beşir Atalay, Hasan Gerçeker, Nazım Kaynak.
Dört yılda bitirir okulu, hakimlik için askerlik şartı arandığından arada geçen zamanı Tirebolu’da öğretmenlik yaparak geçirir. Ortaokulda Fen Bilgisi dersine girer. Farklı kişiliği orada da hissedilir: “Geçen sürede çok zevk aldım. Çocuklara bir-iki ayda başka bir şekilde öğretmeye çalıştım. O zamandan bizim farklı olacağımız belliymiş. Ben ayrılırken öğrenciler çok üzüldü. Çiçek, kitap hediye ettiler. Oradaki öğretmen arkadaşlar yanıma gelip ‘Biz bunca yıldır öğretmeniz kimse bize bir şey hediye etmemişti.’ dediler. Çocuklarla farklı bir iletişim yakalamıştım.”
Danıştay yardımcısı unvanıyla mesleğe başlayan Karakullukçu, asker dönüşü 1981’de Danıştay tetkik hakimi olarak göreve devam eder. Sınava katılanlar arasında listenin başındaki isim dikkatten kaçmaz. Hem yazılı hem sözlü sınavda birinci olan kişi, yine tanıdık bir isimdir: “Cemil Çiçek.” Sınavlarda başarılı olan Çiçek, o dönem mülakattan geçemez. Avukat olarak göreve devam eder. Yıllar sonra Çiçek’le karşılaşmaları sırasında o dönem yaşananlar sık sık espri konusu olur.
HAYATIMIN EN ÖNEMLİ ANI “EŞİMİ KAYBETTİĞİMDE DÜNYAM YIKILDI”
1979 yılında aynı okuldan mezun olan Nur Hanım’la birleştirir hayatını. Okulun en başarılı öğrencilerinden biridir Nur Hanım. Onun da sınıf arkadaşı Ahmet İyimaya’dır: “Ben bir ölçeğe sahipsem o on ölçeğe sahipti. Kimse kusursuz değil ama kusursuza yakın biriydi. Bir oğlumuz oldu. Mutlu bir hayatımız vardı. Ancak kısa sürdü.”
18 yıllık hayat arkadaşını erken yaşta kaybeder. Ailecek geçirdikleri kazada eşi sağ kurtulmaz. Kendisi ise ağır yaralı: “İstanbul’a eşli bir toplantıya gitmiştik. Bizim araç şoföründeydi hata, kamyonla çarpıştık. Eşimi araçtan çıkarttığımı hatırlıyorum, olay yerinde ölmüş ama bana hep hayatta olduğunu söylediler. Ben de 13 gün kaldım yoğun bakımda. Oğlum 16 yaşındaydı, olayı birebir yaşadığı için hissettirmemeye çalıştım ama dünyamız yıkıldı.”
Uzun süre evdeki eşyalara dokunmaz baba-oğul. Bardak bile yerinden kımıldamaz. Sanki onunla beraber yaşıyormuş gibi devam ederler hayatlarına. İki yıl böyle sürer. Sonra evdeki hatıralarla birlikte onlar da taşınır. ‘En iyi psikolog insanın kendisidir’ diyerek atlatmaya çalışır yaşadıklarını. Eşten de öte en iyi dostunu kaybetmiştir aslında. Önceleri sık sık eşinin ziyaretine gider mezarlığa. Şimdilerde vakit bulduğunda. Evlenmeyi ise hiçbir zaman düşünmez: “Benim için evlilik çok zor, yapamam artık. Özgürlüğüme çok düşkünüm. Hep şunu düşündüm karşımdakinin özgürlüğünü kısıtlar mıyım? Çamaşır, ütü dahil evdeki bütün işleri kendim yaparım. Yardımcım bugüne kadar hiç olmadı. Bunlar beni eğlendiriyor.”
Oğlunun da hukukçu olmasını ister Hüseyin Karakullukçu. Ancak oğulları anne-baba mesleğini tercih etmez: “O kadar ısrarlarıma rağmen Bilkent İşletme Fakültesi’ni yazdı. Halbuki bizim işletecek bir şeyimiz yok. gitti, orayı okudu.”
BİRAZDA POPÜLİZM YAPALIM “DANIŞTAY’I GEZİ PARKINA ÇEVİRDİK”
Danıştay başkanı olarak diğerlerinden kendisini farklı kılanın ne olduğuna yönelik bir soruya Hüseyin Karakullukcu, “Ben yaratmadım farklılığı, zaten böyleydim. Sadece olduğum gibi davrandım. İnsanlar rahat olduğu müddetçe iyi iletişim kurarlar. O yüzden efsane başkan dediler. Farklı değil de düşündüğümüzü söyledik. Çok eleştiri yaptık. İnsan, başına geçtiği kurumu eleştirir mi? Var ki bir aksilik eleştirdik. Ben çok şey yapmak istedim yargı adına ama süre çok kısıtlıydı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Usul yasalarının birçoğunu değiştirdik. İstinaf mahkemeleri denilen ara mahkemeleri kurmak lazım. Danıştay’a, Yargıtay’a her şeyin gelmemesi lazım. Elin oğlu böyle yapmış. Getirebiliriz zannettik ama zamanımız yetmedi. Hala daha da ısrarlıyım.” karşılığını veriyor.
Yüzükleri, kol düğmeleriyle ilgili ise Hüseyin Karakullukcu, “Erkeğin çok aksesuarı yok ki bir saat, kravat. Buna bir de yüzük ekledim ben. İri taşlı yüzük seviyorum. Yüzüklerimin çoğu hediyedir. Çoğunda ya ismim yazılıdır ya da benimle ilgili bir işaret vardır. Maddi değerleri yok. Bir şey hoşuma giderse işportadan dahi alırım. Özenli birisi olduğum söylenir. 40’a yakın yüzüğüm, 60’a yakın da kol düğmem var. Kıyafetlerimle uyumlu olmasına dikkat ediyorum.” değerlendirmesinde bulunuyor.
Emeklilik planıyla ilgili bir soruya da Hüseyin Karakullukcu, “İnsan anılarını yazsa çok ilginç bir şey olur. İmkanım olursa niye yazmayayım ama kim okur ki? ‘Senle mi uğraşacağız kardeşim’ derler. Ben hareketi seven birisiyim. Hayatımın hiçbir aşamasında aşağılık duygum olmadı, yukarılık duygum da olmadı. Ben sıfırdaki adamım. Giderim köyde otururum. Devlet bize derse ki sana ihtiyacımız var onu da düşünürüz. Ama bu halimden çok memnunum.” diyor.
Siyaset ve yargı dengesi konusunda da Hüseyin Karakullukcu, “Siyasete en yakın yargı idari yargıdır. Yargıladığımız kişilerden biri hep devlettir. Sadece Bülent Bey değil, kabinedeki arkadaşların birçoğunu tanıyorum. Ama bu kişiseldir. Kamu gücünü kullanıyorsak, şahsi dostlukları muhafaza etmek zorundayız. Bülent Bey sınıf arkadaşımdır. Ancak sınıf arkadaşı olmak bir ayrıcalık değil. Benim seçilmemde en ufak katkısı yoktur. Ben seçildikten sonra haberi oldu.” ifadelerini kullanıyor.
Dengeyi kurmanın çok zor olup olmadığına ilişkin ise Hüseyin Karakullukcu, “Zaten bunu kurarsanız gerçek hakim olursunuz. Herkesin bir siyasi düşüncesi vardır ama bunu oraya yansıtamazsınız. Çünkü siz bir partinin değil herkesin hakimisiniz. Bu konuda vicdanım çok rahat. Sadece bu görevde değil, mesleğe başladığımdan bugüne kadar. Hiçbiri beni arayıp da bir şey istemediler. Bunu dememeleri bile çok önemli. Deseler ne olurdu, hiçbir şey değişmezdi. Yargı olarak sıfır noktasında durmak zorundasınız. Farklı partilerden de benim dostlarım var. Ben sadece görevimi yapıyorum.” diyor.
Siyasilerin açıklamalarının etkileyip etkilemediğine ilişkin olarak da Karakullukcu, “Her zaman için vardır. Ama olmaması gereken budur. Yasama, yürütme, yargı, hepsinin görevleri farklı ama zaman zaman bunların görevleri iç içe geçiyor. Tam bağımsızlık ideal olandır ama çok zordur.” diye ifade etti.
“Yargıya güveniyor musunuz?” sorusuna Hüseyin Karakullukcu, gülerek “Başkan olarak bunu söylemeye kalksam kıyamet kopardı. Birkaç defa dilimin ucuna gelmedi değil. Ama güvenecek başka bir şey yok. İdeal olarak yargıya güveniyoruz, iyisiyle kötüsüyle. Şeriatın kestiği parmak acımaz derler, acımaz olur mu sen bu parmağı doğru yerden kesmek zorundasın. Adalet mefhumu karışık. Ben olanı yeterli bulmuyorum. Ancak olması gereken her şey var. Oranlama yapmak doğru değil. Ancak olanla olması gereken arasındaki açıya bakarsak yüzde 30 fire verilir, en az. Bu da adalet için çok büyük bir rakam. Bir insan hakkını yemek, hele de yargıç olarak çok büyük vebal. Ben meslek hayatımda buna yer vermediğimi düşünüyorum.” şeklinde konuşuyor.
Görev süresinde en çok neyin yorduğuna yönelik bir soruya ise Karakullukcu, şöyle cevap verdi: “Hassas bir adamım, adaletsizliğe tahammül edemiyorum. Adaletin bazen yerini bulmaması, davaların uzun sürmesi, sürüncemede kalması manen beni yordu. Ancak ne yaptığımızı herkes görsün dedik. İyi mi kötü mü yaptık bilemem ama bizim orası Gezi Parkı gibi oldu. Dolayısıyla biz Gezi Parkı olmadan orayı Gezi Parkı haline getirdik. Gelenden başımızı alamadık.”