“Ontario (Kanada) eyaletine bagli Peterborough sehrindeki Trent Üniversitesi bilim adamlarindan Derek Mueller, bölgedeki en büyük buzullardan Markham buzdagindan, agustos ayinda 50 kilometre karelik bir kütlenin, küresel isinma sebebiyle kirilip koptugunu söyledi.”
Ayni sekilde baska bir haber; “Iklim degisikliginin Himalaya daglarindaki buzullarin erime hizini artirmasi, Asyalilari, tehdit ediyor. Dogal Hayati Koruma Vakfi tarafindan Cenevre de yayimlanan raporda, Hindistan, Çin ve Nepal in yüksek bölgelerindeki buzul tabakalarinin iklimin isinmasi sonucu eriyerek, yilda 10-15 metre alçaldigi açiklandi. Rapora göre, iklimin daha da isinmasi ve Himalaya buzullarinin hizla erimesi halinde, akarsu ve nehirlerin rejimleri bozulacak ve birçok yer sular altinda kalacak.”
Daha ileri senaryolara göre; “20 yil içinde küresel isinmanin hizla artacagi, bunun neticesinde de Hollanda yi sularin kaplayacagi, Avrupa kitasinda isinin 14.5 derece düsecegi, Ingiltere nin ikliminin Sibirya daki iklime benzeyecegi, Hindistan, Güney Afrika ve Endonezya da kuraklik ve açlik olacagi, su ve enerji kaynaklari için savaslarin ve Afrika dan kitlesel göçlerin baslayacagi ifade edilmistir.”
Evet, bu tür haberleri sik sik duymaya baslayinca tehlikenin artik çok yakinlarda oldugunu kabul etmeye basladik.
Atmosferin dogal yapisi içerisinde, yeryüzünden 10-40 km araliginda bulunan ozon’un görevi, tüm canli varliklari, dogal kaynaklari ve tarimsal ürünleri olumsuz yönde etkileyen ultraviole (UV) isinlarini zararsiz hale getirmesidir. Bu bölgedeki ozon yogunlugunun ultraviole isinlarini tutma görevini yapamayacak kadar azalmasi, “Ozon tabakasinin delinmesi” olarak adlandirilmaktadir. Ozon tabakasinin incelmesi sonucunda; UV radyasyonu artmakta, insanlarin bagisiklik sistemleri zarar görmekte, görme bozukluguna ve deri kanserine yol açmaktadir.
Ozon tabakasinin incelme nedeni ise insani kökenli olan, atmosfere kontrolsüz sekilde birakilan ve adina sera gazlari da denilen, Karbondioksit (CO2), Metan (CH4), Nitröz Oksit (N2O), Hidrofluorokarbonlar (HFCs), Perfluorokarbonlar (PFCs), Sülfür heksaflorür (SF6) gazlaridir. Ozon gazinin yerini alan bu gazlar, sera etkisi olusturdugundan, iklim dengesinin bozulmasina neden olmaktadirlar.
Vahsi kapitalizmin bir sonucu olan ve tüm dünyayi global bir pazara dönüstüren, var olanla yetinmeyen ve daha çok üretip daha çok tüketen ve bunun sonucu da dogal iklim dengesini bozarak, çevre felaketlerine davetiye çikartan gelismis ülkeler böylece faturayi tüm dünyaya ödetmektedirler.
Tehlikenin farkina varan bu ülkeler Aralik 1997’de, Japonya’nin eski baskenti Kyoto’da yapilan Konferans ile sanayilesmis ülkelerin bilesik sera etkisi olusturan gaz emisyonlarini 2008-2012 arasi döneme kadar 1990 ile kiyaslandiginda en az % 5 daha azaltacaklarini oybirligi ile kabul ettikleri bir sözlesme imzalamislardir.
Sözlesmeye göre taraflar; Sürdürülebilir kalkinmayi tesvik etmek için, atmosfere salinan gazlarin (emisyon) sinirlandirmasi, Enerjinin verimli kullanilmasi, agaçlandirma ve yeniden orman meydana getirilmesinin tesviki, denetlenmeyen sera gazlarinin depolanmasi, iklim degisikligi degerlendirmeleri isiginda sürdürülebilir tarim sekillerinin tesvik edilmesi, yeni ve yenilenebilir (rüzgar, günes…) enerji kaynaklarinin tesviki, karbondioksiti tutucu teknolojiler çevre konusunda önemli olan teknolojilerin tesviki, sözlesmenin amacina aykiri düsen sera gazi salan tüm kesimlere tesvikleri azaltma ve sona erdirme, enerji üretimi, nakli ve dagitimi gibi atik yönetiminde iyilestirme ve kullanim yoluyla metan emisyonunun sinirlandirilmasi ve azaltilmasi kararlarini almislardir. Ne yazik ki atmosfere salinan sera gazlarinin % 25’ini tek basina karsilayan ABD, bu protokolü 2009’da imzalamasina ragmen, uygulamaya koymamistir.
Türkiye bu yil (2009) imzaladigi sözlesme ile ozon tabakasina zarar verecek sera gazlarinin atmosfere salinimini azaltmayi taahhüt etmis oldu. Önümüzdeki dönemde, yenilenebilir enerji kaynaklari, otomotiv, ulasimda toplu tasimacilik , demir-çelik, havacilik ve sürdürülebilir atik yönetimi gibi konularda, önemli adimlar atmasini öngeren Kyoto Protokolü’nün ülkemizce kabulü ile 2012 yili sonrasi baglayici olacak. Türkiye de halen 284 termik santral var ve halen yakit olarak kömür, dogalgaz, fuel oil gibi fosil yakitlar kullaniliyor. Türkiye de yilda ortalama 250 milyon ton karbondioksidin atmosfere yayildigi ve 2020 de ise bu durumun 600 milyon tona çikacagi tahmin ediliyor.
Diger taraftan, dünyaya düsen yillik yagis miktari sabit olup, yaklasik olarak m2’ye 500 mm yagis düsmektedir. Buna göre, bazi bölgelerin, sera etkisi sonucu olusan kurakliktan dolayi yagis almamasi, yagis alan bölgelerin normal degerler üzerinde bir yagis alacagini isaret ediyor. Bugün için ülkemizde (Dogu Karadeniz) meydana gelen asiri yagislarin, verimli tarim arazililerini denize sürüklemesinin, global iklim degisikliginin bölgemizdeki etkilerinin daha farkli olacagini göstermektedir.
Saglicakla kalin, kiymetli hemserilerim.