12 Eylül Akseri darbesi sonrası idam edilen Aslen Giresun Şebinkarahisar’lı Erdal Eren idamının 31. yılında hüzünle anılıyor.
12 Eylül darbesi öncesinde er Zekeriya Önge’yi öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen, Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi Erdal Eren, 31 yıl önce bugün 17 yaşında asılarak idam edildi.
Eren, 25 Eylül 1964 yılında Şebinkarahisar, Giresun’da dünyaya geldi. Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi ve Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi olan Eren, yine Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’in 30 Ocak 1980’de MHP’li Bakan Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat 1980 günü düzenlenen gösteride gözaltına alınan 24 kişinin arasında yer aldı.
Gösteri sırasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edildi. Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi’nde infaz edildi. Eren, yargılandığı 9 ayın ardından 17 yaşındayken yaşı büyütülerek idam edildi.
Erdal Eren, idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan’a, “avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18’den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını” söyledi.
12 Eylül Darbesinin mimarı Kenan Evren, “asmayalım da besleyelim mi” sözünü Erdal Eren için söylemişti.
-BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN GÖZYAŞLARI-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Referandumu öncesinde, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, 12 Eylül döneminde idam edilen Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu ile Erdal Eren’in isimlerini anarak, “12 Eylül Anayasa referandumunun aynı zamanda bir iade-i itibar olacağını” söylemiş, referandumda “Evet” oyu istemişti.
Erdoğan, 12 Eylül sonrası idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu’nun ailesine yazdığı mektubu okurken ise gözyaşlarına hakim olamamıştı. Erdoğan şöyle konuşmuştu:
“12 Eylül cuntasının ölüm kararlarını nasıl verdiğini görüyorsunuz değil mi? Bir bu yandan bir o yandan? 12 Eylülcüler asılan bir solcuyla denge kurmak için bir de sağcı idam etmek istediler. Necdet Adalı’dan birkaç saat sonra yine 22 yaşından bir genç Mustafa Pehlivanoğlu darağacına yürüdü. Mustafa’dan geriye şu satırlar kaldı; “Sevgili anneciğim ve babacığım. Sizler beni bu yaşa kadar yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı işlemiş olduğum hataları affedin. Hakkınızı helal edin. Ben sizlerin bir evladınız olarak bugüne kadar Cenab-ı Hakkın ve onun resülünün yolundan ayrılmadım. Alın yazımız böyle yazılmış. Kader neyse onu çekeceğiz. Ben de kardeşim Haydar gibi bir an önce Allah’ın huzuruna çıkacağım. Eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allah’ın huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah’tan bulsunlar. Anne sizlerle helalleşmek isterdim fakat olmadı. Hakkım varsa hepinize helal olsun, siz de helal edin. Son olarak abime, yengeme, yeğenime bacıma selam eder haklarını helal etmelerini dilerim, nişanlıma da selam eder Cenab-ı Allah’ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim…” Erdoğan, bu satırları okurken sesi titremiş ve göz yaşlarına hakim olamamıştı. Erdoğan, Erdal Eren’i de andığı konuşmasında, “Bir başka isim Erdal Eren, daha 17 yaşındayken tutuklandı. 13 Aralık 1980’de 18 yaşından küçük olmasına rağmen idam edildi” demişti.
-EREN’İN MEKTUBU-
13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi’nde idam edilen Erdal Eren’n hücresinde yazdığı ve iç çamaşırında taşıyarak avukatına ulaştırdığı veda mektubu ise şöyle:
“Sevgili annem, babam ve kardeşlerim;
Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemiz de olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık. (Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim) bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var. Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım. Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam, halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.
Cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım ya da meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar, başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur. Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.
Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. ve evlat açışının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar. Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz. Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim.
Devrimci selamlar, oğlunuz Erdal.” – Ankara