Uncategorized

Ipi Gögüsleyebilenler ve Pes Edenler

Sanat camiasindaki karmasa sanirim hiçbir sektörde bu kadar degildir. Sanatçiyi iligine kadar emen prodüktöründen, sanatçinin yetenegini ortaya dökemeyip yanlis yönlendiren basin danismanindan, sanatçiyi olmayacak islere sevk eden menajerine kadar ki dahasi da var, tabiri caizse kurtlar sofrasi yakistirmasi bunu en iyi tanimlayanidir. En önemli ayrinti ben albümü yaparim sonrasi kolay diyen genç yetenekler kandirilmaya daha yatkin çaylak izlenimi yaratiyorlar ve nihayetinde de söhret olmak ugruna olmadik insanlara paralarini kaptiriyorlar.


Günümüzde prodüktör kavrami  genel olarak albüme parayi bastiran kisi olarak bilinse de asil olmasi gereken bir albümde sanatçidan çikabilecek en iyi sonucu çikarmak için çalisan kisidir.


Bunu basin danismani, menajeri, asistani vs. takip eder. Ben bu piyasaya ilk adimimi attigim andan itibaren aslinda hiçbir seyin disardan gözüktügü gibi olmadigini anladim.


Çalistigim bazi menajer ve basin danismani beni anlamayip bana yöresel kiyafetler giydirip dans etmemen gerektigini söylediler. Bu fikre uyum saglayabilmem söz konusu bile degildi. Çünkü benim evrensel müzik anlayisim ve yetenegim olmasi gerektigi gibi sergilenmeliydi. Herkes sanati isine geldigi gibi yorumlayip sekillendiriyor. Bu isin maalesef okulu yok. Beyninizi iyi çalistirmaniz çok önemli. Sizin inancinizi kiracak her türlü yanlis yol ulasmak istediginiz hedefe varmanizi imkânsiz hale getirir…


Aslinda Türkiye’de ki müzik sektörü ile Avrupa’yi kiyasladigimizda aradaki göze çarpan en önemli madde Avrupa’da ki müzik sektörünün Devlet destekli olmasidir. Sanatçiya hak edilen degerin verilmesi ve sanatçiyi her anlamda koruyarak yetenegini rahatça sergileyebilecek konumda korumasidir. Burada ise isler o kadarda kolay degil, Devlet, vergisini sanatçidan pasa pasa aliyor ama is sahip çikilmaya ve ona imkân saglamaya geldiginde sirtini dönüyor…
 
Bazen halkimiz verilen malzemenin kalitesini nasil algiliyor diye yargida bulundugumuzda, aci gerçekler ortaya çikiyor. Geçtigimiz ay Dünya ile ayni anda vizyona giren Michael Jackson’in konser provalarindan olusan This is it adli filmine gittim. Bilet bulamama kaygisi nedeniyle önceden yerimi ayirttim. Salona ilk girisimde hayal kirikligi yasadim. Bizimle beraber 8 kisi vardi. Gerçek sanatçi diye nitelendirdigimiz MJ bunu hak etmelimiydi. Isin dogrusu belden asagiya diyaloglarin geçtigi ve ucuz espirilerle dolu filmin izleyicisini buraya çekmek korkunç bir tezat olurdu. Eger halkimiz bu filme ilgi göstermis olsaydi MJ nin büyük bir sanatçi olmasinin yani sira ne kadar mütevazi oldugunu ve Türkiye’de sanatçiyim diye geçinenlerin bu mütevaziliktan çok uzakta zavalli bir durumda olduklarini ögrenmis olacaklardi…
 
Bazi sanatçilarin geldigi yeri hak etmedigi halde orada nasil durduguyla ilgili birçok gözlemlemelerde bulundum. Örnegin; Hiçbir yetenegin yoksa magazinsel yönünü iyi kullanacaksin. Sosyetik playboylarla beraber klâs gece kulüpleri çikisinda magazincilere yakalanacak ama inkâr edeceksin. Bu olay bazi magazinci ve bu sahislar arasinda danisikli dövüstür. Hakaretli, kavgali polemiklerde cabasi. Ama halkimizin çogu bunu gerçek saniyor. Ikincisi; Özel TV kanallarini parselleyen sanatçilar arasindan en az biriyle iyi dost olman gerekli. Çünkü kanal sahipleri kadar onlarinda bu sektöre hükmetme gibi bir ego güçleri vardir. (Ankara’da dayi misali) Bu onlarin o hak etmedigi yerde kalabilmeleri için önemli bir olaydir.


Bir örnek…


Gel gelelim Eurovizyonun Türkiye’ye bas taci yaptigi ama onun ayni sekilde Türkiye adina kaliteli bir izlenim birakamadigi temsilcimize.


Öncelikle o performansla onun iyi bir dereceyle yarismayi bitirmesi bana göre bir mucizeydi. O düzeyde sanatini sergileyen kisinin hala varligini sürdürebilmesi çözümlenemeyen bir bilmece gibi…


Yukarida bahsettigim gibi medyada güçlüysen sanatçisin degilsen o konumda yer alamiyorsun…
 
Size tavsiyem, en basta kesinlikle aileniz bu isi destekleyip arkanizda olmali. Ayrica sizin yeteneginize inanan ve bu isi en iyi sekilde sonuçlandirabilecek bir prodüktöre projelerinizi sunmanizdir. Her adiminiz cesaretli olsun, çünkü cesaret ümitle beslenir. Kendinize olan güvencinizin temellerini öyle bir saglamlastirin ki karsiniza çikabilecek her türlü engel bunun zedelemesine müsaade etmesin ve daha fazlasi için inancinizi yükseltmeye çalisin. Napolyon’un bir sözü vardir “Bütün basarilarimi gençligimde çektigim açlik ve çilelere borçluyum”


Önünüze çikabilecek firsatlari  çok iyi degerlendirip bunun üzerine ben ne katabilirim diye çok çalismalisiniz. Çünkü tek basina yetenek yetmiyor firsatlari da çok iyi degerlendirmek gerekiyor. Ve kesinlikle çok sabirli olmalisiniz. Çünkü sabirsizlik basariya giden yolu üter. 


Degerli yazar bir agabeyimin bana vermis oldugu bir tavsiyesi vardi;


Sanatçi gibi düsün, yasa. Kime hitap ediyorsan iyi tani.


Türk halki ne dinler, neyi sever neye kizar iyi düsün. Hatta bunun için üç misli düsün. Istedigin kadar yetenekli ve güzel ol sayet akilli ve zeki degilsen zorlanirsin.


Bu piyasa bunu gerektirir demisti. Bu sözler altin degerindedir…


“Yapabilirim inanci ile yapabilme imkâni bir araya geldiginde basari dogar.”


Esen kalin…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.