Uncategorized

Giresun Müftüsü Necati Akkus Yazdi

Rahman ve Rahim Olan Allah in Adiyla


Rahmetiyle kâinati kusatan, merhametiyle mevcudati yasatan, bütün esyaya saltanat mührünü vuran Yüce Yaraticimiza hamd, Alemlere rahmet, Seyyid-i kâinat, Habib-i Hüda, Sefi-i ruz-i ceza, Hz. Muhammed Mustafa’ya, O’nun aline ashabina salat ve selam’dan sonra ; Allah’in selami, rahmeti, bereketi, huzur, sükun ve emniyeti bütün Mü’minlerin üzerine olsun.

 

Cahiliye döneminin bütün hastalik ve problemleri ile kusatilmis olan XXI. Asir insanini yuvarlanmakta oldugu dipsiz, karanlik uçurumlardan kurtaracak, yer kürenin dogudan batiya, güneyden kuzeye küfrün, zulmün, vahsetin, sapikligin, rezaletin, zilletin ve felaketin batakliginda inledigi böyle bir dönemde, insanlik onur ve haysiyetinin yol haritasini belirleyecek, isaret levhalarini koyacak, elindeki sönmeyen aydinlatici mesalesiyle tamamen nurlandirip yeniden aydinlatacak bir öndere, bir kilavuza ihtiyaç var.

 

Samarra Sehrinin ordugâh yapildigi Abbasi Halifesi Mu’tasim döneminden beri on iki asirdir Din-i Mübin-i Islâm’a, kutsal kitabimiz Kur’an’a hizmet etmis serefli bir tarihimiz var. Ecdâdimiz I’lay-i Kelimetul’lah askiyla Allah’in yüce adina kaldirdiklari tevhid bayragini kit’alardan kit’alara ulastirmisti. Dünyada izzetin, ikbâlin zirvesindeydik. Dünyanin hiçbir yerinde Allah diyen bir mü’min, eman dileyen bir insan ezilmiyor, zelil perisan kalmiyordu. Hak , hakikat ve hakkaniyet ugruna can vergisi vermis, Kur’an’in mührü elinde, sanli bayragin gölgesinde hür yasamis; zulmü gördügü yerde adaleti, korkaklik yerine cesareti,zelil-hakir bir ölüm yerine sehadeti gözü kapali kucaklamis, “aman” diyene agusunu açmis,imdadina yetismis,zalime haddini bildirmis bir ecdadin ahfadiyiz. Onlarin nesilden-nesile, bin bir çileyle , canlari pahasina tasidiklari “mukaddes emanet”in varisleri bizleriz.

Ancak Ilahi Rehberin izini kaybedeli ; “Mukaddes Emaneti” zayi ettik, tilsimli mührü kaybettik, O’nu kaybedince izzet-ikbali , gücü-kuvveti de yitirdik. Asirlar var ki ; Yaban ellerde çok dolastik. Beseri çarelerle çok ugrastik, yüzlerce kapi çaldik, hepsi sahte çikti. Rehberler hasta çikti.

 

Yeryüzünde ezilen, horlanan Müslümanlar ; zalimin zulmü altinda inleyen, kahrolan zavalli insanlar var. Yillardir gizli-asikar , sinsi ve bir o kadar da vahsi isgaller altinda yurtlari paylasilmis, ocaklari sönmüs, mallari, canlari, irz ve namuslari paymal olmus, cigerpare yavrulari yetim kalmis, acimasiz organ mafyalarinin, çagdas fir’avn ve nemrutlarin insafina (!) terk edilmis masum kullar var. Bu sebeple dünyevi heveslerle kaskati, buz kesilmis kalplerimizi rahmani merhamet soluguyla isitip eritip yumusatacak, nefsani ve sehevi ihtiraslarla alev alev kor olmus gönüllerimizi serinleterek, sükunete erdirecek bir ilâhi rahmet soluguna yeniden ihtiyacimiz var.

 

Mevlana Hz. Peygamber (S.A.V.)’i ölü ruhlari dirilten Israfil A.S.’a benzetiyor. 1400 sene önce Mekke ve Medine’den baslayarak asrin cografyasindaki meyyitleri ilahi nefhasiyla berhayat , sinelerdeki izbe dehlizleri nebevi nuruyla nurefsan kiliyordu.
Simdi biz, “Atom çagi”nin bombardimani altinda ki “dipdiri meyyitler” adina !
Sefaatini dileniyoruz Ya Resulellah . Uhud’dan, Huneyn’den yankilanan kudsi sesini duyuyor, battiktan sonra sana dönüyor, yikildiktan sonra etegine tutunuyor, “Ileyye Ya Ibadellah” emrine inkiyad ederek Sana gelmek istiyoruz.Derdimize derman,yaramiza merhem için seni ariyoruz. Dünyanin dört bir kösesinde öksüz kalan senin ümmetindir. Asirlar varki; Sen gideli kirik-dökük, bölük pörçük, boynu bükük inleyip durduk. Zalimlerin, kucaginda sefkat, gafillerin ardinda istikamet, vefasizlarin pesinde sadakat, vahsi tabiatlilarin pençesinde merhamet , cehennem tiynetlilerin gölgesinde cennet aradik.  Yanildik, perisan olduk Ya Nebiyyallah. Öyle musibetlere maruz kaldik ki; gündüzlerimiz gece oldu. Zulmün zulümati ; ahlaksizligin, pespayeligin , vefasizligin, tenperverligin, dünya sevgisinin, nefse düskünlügün, nesle merhametsizligin, cihat ve ceht ruhundan mahrumiyetin, zalim bir dünyanin kahri altinda ezilenlerin feryadina seyirci kalma bahtsizliginin utancina, zilletine düçar olduk. Insanlik hiçbir asir böyle vahset görmedi! Ümmetinin arasinda fitne-fesat, nefret-firkat, yalan-riya, hiçbir zaman böyle revaç bulmadi! Iste bütün bu günah yüküyle Ahirete dogru yol alirken dizimizde derman, gözümüzde nur kalmadi! Ibadetimizde feyiz, kazancimizda bereket, ocagimizda-yurdumuzda huzur kalmadi!

 

Ey gönüllerin ilaci! Baslarin taci! Dünya-ahiret sefaatçimiz! Liderimiz, önderimiz, sahibimiz, efendimiz , Allah’in Elçisi peygamberimiz!  Bütün salat,selam ,tehiyyat,tekrimat yüce zatinin, ehl-i beytinin, ashab-i güzin’in  üzerine olsun! Sen alemlere rahmetsin! Sen sahib-i selahiyetsin! Sen makam-i mahmud sahibisin! Sen kabe kavseynsin, ars-i alanin nadide misafirisin! Yüce makamda nazin niyazin reddedilmez.Dagilan cemaatleri,hedefinden yanilan milletleri,sasiran ümmetleri ve rahmetten-merhametten mahrum kalmis ,“ esfele safilin” de debelenen çaresiz insanligi kendine davet eden sensin! Bu darmadagin,mahcup halimizle seni ariyoruz. Sana gelmek istiyoruz. Senin rehberliginde birlesmek, Muhammedi ruhunla, yeniden dirilmek istiyoruz.

Ey hiç kimseyi reddetmeye yüzü tutmayan Rahim !  Ey sefkat ve merhametin zirvesi Rauf ! 
Mübarek nebevi sicacik nefesinle, zamani-mekani ve canli cansiz bütün mahlukati çepeçevre kusatan, merhamet soluklarinla bizim adimiza, çaresizler adina, seytani desiselerin vahsi pençesi, altinda asirlardan beri ; Insanlik onuru-Müslümanlik suuru tahrip olan , maneviyati-mukaddesati, tarihi- kültürü, edebi-ahlaki, örfü-ananesi tahrip olan, bin yillik geçmisi, sanati-edebiyati, yayini-nesriyati,  maddi ve manevi varligi her gün biraz daha -iki yüzlü, çifte standartli bir dünya tarafindan- acimasizca darbelenen 21. asrin kolu –kanadi kirik bahtsiz , masum ve mazlumlari adina, yeniden lal-i güher iki kelam eyle. Sen ki, “Yüce Divan”da sahib-i selahiyetsin. Bunu bizden manevi sahsiyetine karsi fütursuzca islenmis  su-i edeb sayma. Bahtina düstük bize biraz yüz ver Ya Habibellah.

 

Müsaade buyur Ya hayre-Halkillah! Arsi-azam hürmetine, Ism-i Azam hürmetine, Nur-u Kur’an hürmetine, Havz u Kevser hürmetine, Ehl-i Beytin hürmetine; Bedirde, Uhutta, Huneynde, Tebükte, Galiçyada, Yemende, Çanakkalede, Bosnada, Filistinde, fedayi-can etmis süheda hürmetine,ana rahminde katledilmis masum sabiler hürmetine, gözü yolda, dul kalmis eli kinali taze gelinler, açliktan çiglik çigliga aglasan ciliz yavrular hürmetine, ak sakali al kanlara bulanmis acizler, yasmagi bogazina dolanmis nur yüzlü nineler hürmetine. Mubarek Merkadinin basinda el açmis kalbi duada , gözü yasli bagri yanik,boynu bükük mahzun ümmetin hürmetine! Bir daha teveccüh eyle ne olur! Su utanmaz sikilmaz yüzümüze bir daha nazar eyle !Bu bahtsiz bölük pörçük cemaatine nur cemalinle bir lahza olsun ne olur, atf-i nazar eyle Ya seyyidel-evveline vel-ahirin !
“Can bula cananini, bayram o bayram olur.”     “Kul bula sultanini, bayram o bayram olur.”
Iste o zaman, bayramlar bayram olacak. Belki o vakit sahsi menfaat hesaplari ve kirginliklar ortadan kalkacak, darginlar barisacak, kardesler (!) kucaklasacak, yaralar sarilacak. O vakit belki en çok muhtaç oldugumuz huzur ve emniyetimiz, kendimize öz güvenimiz geri gelecek. Iste o zaman milli-manevi degerlerimiz tekrar belki revaç bulacak, birlik ve beraberlik mesajlari yerine ulasacak. Belki de o zaman kardeslik, sevgi-saygi, dayanisma-yardimlasma, müsamaha, fakir, yetim, kul hakki, ahiret, Cennet, Hesap, Mizan ve bunun gibi artik unutulmaya yüz tutmus kavramlar arka raflardaki tozlu kalin lugatlardan hakiki manalariyla yeniden kesfedilecek.

 

Belki de o zaman özledigimiz gibi yaslilar yaslilik vakariyla onurlandirilacak, çocuklar sevgi irmaklariyla sulanip dallanip, budaklanarak rengarenk çiçek verip meyveye duracak.  Iste o zaman es-dost bayramlasmayi, tebriklesmeyi bir daha kendi tadinda tadacak. “Bayram o bayram” olacak.

 

Suya hasret, serha serha yarilmis kurak topraklarin yesermek ve üzerinde yasayanlara huzur vermek istiyakiyla, gökten rahmet bekleyen kavrulmus çöller misali böylesi huzur ve sükun yüklü cennet bayramlarin hasretiyle avuçlarimiz semada, dudaklarimiz kipir-kipir duada, gözlerimiz lahuti ufuklarda öylece beklemekteyiz.
                                                                                                                                       

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.